--
İki ana konuyu iyi anlamak lazım. Bunlardan ilki girişim-yatırımcılık ekosisteminin bir ülkedeki veya bölgedeki yapısı. İkincisi ise kavramların tam olarak neye karşılık geldiği.
Sizin de ifade ettiğiniz gibi genelde bir girişim ilk finansal kaynağını İngilizce’de 3F ile ifade edilen (Family, Friends, Fools) yani Türkçe’ye 3A ile çevirebileceğimiz (Aile, Arkadaşlar, Aptallar) ile sağlar. Bu noktada başta girişimciliğin kutsal merkezi olarak kabul edilen Silikon Vadisi sonrasında Londra, Berlin ve benzeri diğer şehirler ile Türkiye’yi kıyaslamak yanlış.
Kendimden örnek vereyim; benim babam devlet hastanesinde memur maaşı ile çalışan bir doktor, annem ise ev hanımı. 2001 yılında üniversiteden mezun olduğumda ilk işimi kurdum (uzun hikaye). İlk melek yatırımcım babam, para koymayan ama emek ve yol arkadaşlığı ortaya koyan bir arkadaşım ve kendi halinde bir bilgisayar satış/destek mağazası işleten bir büyüğümüz oldu (son sırada saydığım için Aptal sınıfına girmiyor, yanlış anlaşılmasın).
Melek yatırım deyince keşke o dönemlerde 40 bin TL bulsaydık. Ucu ucuna kira, fatura, kullandığımız donanım. Öğlenleri işyerindeki minik tost makinesine evde annemin hazırladığı tostları basıp Uludağ limonata eşliğinde yerdik. Düşün çevremizde bize destek olacak aptal bile yokmuş.
Muhasebeci giderleri, bağkur ödemeleri… Bir baktım ki yapmak için kurduğum şirkette fatura ve vergi ödemek için ne iş bulsam yapıyorum. Yürümedi kapattık.
Melek yatırımcının ne verdiğinden çok bir girişime destek vermesi önemli. Sizin de belirttiğiniz gibi bu bir girişimcinin çevresini ikna etme kabiliyetinin ilk test aşaması. Genelde melek yatırımcılar işe değil kişiye yatırım yapıyor. Örneğin benim bu şekilde bir yatırımım oldu. Rakamsal bir değeri yok ama sembolik bir değeri var. Üç tane çok başarılı genç ile tanışmış, kaynaşmış oldum.
Sonrasında Seed Funding yani Tohum Fonlama geliyor. Bu noktada sizin değerlendirmenize katılıyorum. Türkiye’deki ekosistemin sıkıntısı genelde vadide bir yatırımcıdan seed fund aldığınızda 10 tane daha yatırımcı buna güvenerek size para verir. Yani birisinden aldığınız 10 bin dolar (ki genelde 50 bin civarındadır) bir anda 100 bin (genelde vadide 500 bin) dolara ölçeklenir. Türkiye’de bunun sağlıklı işlediğini görmedim maalesef. KOSGEB bile şartları yerine getirdiğinizde 50 bin TL hibe veriyor zaten.
Sonrasında Venture Capital gelir (gelmiyorsa zaten iş iyi gitmiyor demektir) ki konumuz bu değil.
Türkiye’deki sorun ekosistemin kendisindeki aksaklıklardan öte ülkenin geneliden bu anlayışın olmaması. Birisi muhtaç olsa, düçar kalsa kadınlar ziynet eşyasını, millet yediği ekmeği feda eder. Öte yandan bir yerde zerre kadar rant olsa bir birini ezmekten çekinmez. Bir yerde başarı görülse diğerleri hasedinden “Yaaa öyle de o iş öyle değil aslında…” gibi eleştirilerden başlayıp ayağına taş bağlayıp denize atmanın hesabını yapar. Acayip bir milletiz.
Tüm bunlara rağmen yine de karamsar olmamak lazım. Türkiye’de bu ekosistem için çok çalışan, çaba harcayan, yatırım yapan insanlarımız var. Güzel örneklerimiz var. Başarılı girişimcilerimiz çok güzel çıkış yapmış firmalarımız var. Rahmetli dayım; “Fecri beklemek fecrin kendisi” derdi. Yani güneşin doğusunu beklemek, güneşin doğuşudur. Bence hiç birimiz ülkemizde şafağın söktüğünü inkar edemeyiz. Elbette güneş yükselene kadar gölge yapan çok olur.